- açık veren
- adj. unfavorable, unfavourable [Brit.]
Turkish-English dictionary. 2013.
Turkish-English dictionary. 2013.
açık artırma — bir malın, teklif veren kişiler arasında en yüksek bedeli öneren kimseye satılmasını sağlayan satış biçimi … Hukuk Sözlüğü
HEŞAŞ (HEŞUŞ) — Açık yüzlü şen yeynicek kişi. * Sağan kimseye sevip sütünü veren koyun … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
bilet — is., Fr. billet Para ile alınan ve konser, sinema, tiyatro vb. eğlence yerlerine girme, ulaşım araçlarına binme veya bir talih oyununa katılma imkânını veren belge Biletini alıncaya kadar vapur da geldi. P. Safa Birleşik Sözler açık bilet kombine … Çağatay Osmanlı Sözlük
buyurgan — sf. 1) Sık sık buyruk veren, buyruk verir gibi konuşan Karısının buyurgan bilgiçliğine, yukardan ilgisine katlanabilmesi, artık son derece güç. A. İlhan 2) mec. Kesin hüküm bildiren Tümceyi sonlandıran buyurgan nokta yerine, sorulara açık,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
cömert — sf., di, Far. cevān + merd 1) Para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek, semih, ahi, bonkör Elinden gelen her iyiliği yapar, cömerttir, ikramı çok sever. P. Safa 2) mec. Verimli Bu ülkede toprak bir masal sultanı kadar cömert. C. Meriç… … Çağatay Osmanlı Sözlük
disprosyum — is., kim., Fr. dysprosium Atom numarası 66, atom ağırlığı 162,5, yoğunluğu 8,54 olan, 1500 °C de eriyen, açık yeşil renkte çözeltiler veren, az bulunan bir element (simgesi Dy) … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
göz — is., anat. 1) Görme organı 2) Bazı deyimlerde, görme ve bakma Gözden geçirmek. Gözden kaybolmak. Göz önünde. Gözü keskin. 3) Bakış, görüş Bu sefer alacaklı gözüyle baktım. 4) Suyun topraktan kaynadığı yer, kaynak Asıl felaket bu pınara sırt… … Çağatay Osmanlı Sözlük
uç — is., cu 1) Genellikle uzun bir nesnenin incelerek biten son ve sivri noktası Bu resmin iki gözü bir makasın ucu ile oyulmuştu. A. Gündüz 2) Bir şeyin baş veya son noktası 3) Bir şeyin kenarı Kırk kişilik bir masanın bir ucunda, üç kişiyiz. R. H.… … Çağatay Osmanlı Sözlük